İnsan vücudunda iki ana damar grubu bulunmaktadır. Bunlardan atardamarlar temiz kanın kalbe dağıtılmasından, toplardamarlar ise kirli kanın temizlenmek üzere kalbe taşınmasından sorumludur. Kirli kan kalbe taşınırken geri kaçmaması için toplardamarlar üzerinde 5 10 cm aralıklarla damar kapakçıkları yani valfler bulunmaktadır.
Bu kapakçıkların görevini yerine getirememesi kirli kanın geriye kaçarak damarda birikmesine neden olmaktadır. Damarda biriken kan zamanla damarın genişleyerek damarın yapısının bozulmasına neden olur. Damarlarda ortaya çıkan bu yapısal bozulmalara varis ismi verilmektedir. Varis genellikle sağlık sorunu olarak görülmek yerine estetik sorun olarak algılanmaktadır. Oysa varis ciddi sonuçlara neden olacak, kişinin hayat kalitesini etkileyecek bir sağlık sorunudur. Bu yazıda varislerin tedavi edilmezse zamanla nasıl bir hal alacağından detaylı olarak bahsedilecektir.
Varis Tedavisi Olunmazsa Ne Olur?
Varisler tedavi edilmezse ne olur sorunun cevaplandırılabilmesi için öncelikli olarak varis türlerinin bilinmesi gerekmektedir. Bu nedenle ilk olarak varis türleri ele alınacaktır.
Varis Türleri Nelerdir?
Varisler; kılcal damar çatlamaları, orta boy varisler ve büyük boy varisler olmak üzere 3 ana gruba ayrılarak incelenmektedir.
Kılcal Damar Çatlamaları
Kılcallar ana damar gruplarını birbirine bağlayan yardımcı damarlardır. Kalınlıkları 1-2 mm kadardır. Bu damarlarda ortaya çıkan sorunlar kılcal damar çatlaması olarak adlandırılır. İngilizcede ise örümcek ağı damarları olarak bilinir. Bunun nedeni ise kılcal damar çatlamalarının örümcek ağına benzer bir görünüme neden olmasıdır.
Kılcal damar çatlamaları genellikle sağlık açısından şikayete neden olmazlar. Ancak bazı hastalarda yoğun olarak bulunan kılcallar bacaklarda sızlama şikayetine neden olabilir.
Kılcal damar çatlamaları zaman içerisinde büyük varislere dönüşmezler ancak örümcek ağı gibi yayılabilirler.
Orta Boy Varisler
Toplardamarlarda ortaya çıkan varislerdir. Boyutları 2-3 mm civarındadır. Yeşilimsi ve morumsu renkte, kıvrımlı bir yapıdadır. Bacaklara ağrı, kramp gibi şikayetlere neden olmaktadır.
Bu tür varisler tedavi edilmez ise zaman içerişinde büyük boyutlu varislere dönüşmektedir.
Büyük Boy Varisler
3mm den büyük olan varisler büyük boy olarak kategorize edilmektedir. Büyük boy varislerde görülen şikayetler daha şiddetli ve rahatsız edicidir. Ayrıca kaşıntı, kanama ve ilerleyen aşamalarda bacak yarası gibi şikayetlere de neden olmaktadır.
Varisler boyutlarına göre bu şekilde sınıflandırılmaktadır. İlerleme derecesine göre ise varisler CEAP sınıflaması adı verilen evrensel bir sınıflama ile sınıflandırılmaktadır.
CEAP sınıflandırması 1994 yılında Vasküler Cerrahi derneği tarafından literatüre kazandırılmıştır. 1995 yılında ise “Venöz Hastalıklarda Raporlama Standartları” na dahil edilmiştir.
C0 Varis hastalığına dair herhangi bir bulguya rastlanmayan sınıf
C1 kılcal varislerin tespit edildiği aşama
C2 3mm den küçük varislerin tespit edildiği aşama
C3 Varise ek olarak ödem şikayetinin görüldüğü aşama
C4 Varislerin ileri derecelere ulaştığı, deride renk değişimlerinin görüldüğü aşama
C5 Bacaklarda kanama ve pasif varis ülseri yaralarının görüldüğü aşama
C6 Aktif venöz ülser yaralarının görüldüğü aşamadır.
Varisler Tedavi Edilmezse Ne Olur?
C1 seviyesindeki varisler yani kılcal damar çatlamaları tedavi edilmez ise büyük boy varislere dönüşmez. Yalnızca örümcek ağına benzer şekilde yayılırlar. Bu durum sağlık açısından bir şikâyete neden olmaz. Ancak estetik açıdan rahatsız edici bir görüntüye neden olurlar.
C2, C3 aşamasındaki yani orta boy varisler tedavi edilmez ise zamanla büyük boy varislere dönüşürler. Ayrıca varis kaynaklı şikayetlerin şiddetinde de artış görülür. Varislerin ilerlemesi ile birlikte bacaklarda ortaya çıkan ağrılar hastaların gündelik hayatını olumsuz etkileyecek boyutlara ulaşabilir. Ağrıya ek olarak kramplar ve sızlamalar da görülür.
C2 aşamasında ödem şikayeti görülmez. Ancak bu aşamada tedavi gerçekleştirilmez ise ödem ve bacaklarda şişlik şikayetleri görülebilir.
Sonrasında ise bacaklarda renk değişimleri ve deride sertleşme şikayetleri görülmektedir.
Bu belirtiler varislerin ileri aşamalara doğru gittiğini gösteren belirtilerdir. Bu aşamadan tedavi edilmeyen varisler ciddi sorunlara neden olabilmektedir.
C4 aşamasında olan varisler tedavi edilmez ise kan dolaşımı neredeyse duracak aşamaya gelir. Bu aşamada bacaklarda kanama şikayetleri görülebilir.
Sonrasında ise oldukça zor geçen bacak yaraları yani venöz ülserleri oluşabilir. Bu yaralar doktor müdahalesi olmadan iyileşemez. Çünkü yaranın iyileşmesi için bölgede sağlıklı kan akışı olması gerekir. Ancak ilerleyen varisler dolayısıyla kan dolaşımı sağlıklı bir şekilde gerçekleşemez.
Yapılan araştırmalar tedavi edilmeyen varislerin yaklaşık olarak %3-6 oranında venöz ülsere dönüştüğünü tespit etmiştir.
Varis ameliyatsız yöntemlerle kolaylıkla tedavi edilebilen bir hastalıktır. Ancak varisler tedavi edilmez ve venöz ülser oluşursa hastalar zorlu ve zaman alan bir tedavi süreci yaşamak zorunda kalabilirler.
Venöz Ülser (Bacak Yarası – Varis Yarası) Nedir?
Venöz ülser bacaklardaki dolaşım bozukluğuna bağlı olarak ortaya çıkan yaralardır. Normal şartlarda vücudumuzda ortaya çıkan yaralar kendiliğinde onarılmaktadır. Ancak varis kaynaklı yaralarda bölgede kan dolaşımı olmadığı için yaralar kendi kendine iyileşememektedir.
Yaralara müdahale edilmez ise zaman içerisinde deriden kemiklere kadar inebilmektedir.
Varis Yarası Tedavisi Nasıl Yapılır?
Varis yaralarının tedavisi iki aşamalı olarak yapılmaktadır. İlk olarak yaraya neden olan varis tedavi edilir. Sonrasında yara tedavisi yapılır. İlk etapta yaraya neden olan varisler tedavi edilmez ise yara tedavisinden sonuç alınamaz.
Varisler köpük, skleroterapi, yapıştırma gibi tekniklerle ameliyatsız olarak tedavi edilebilir. Sonrasında ise varis yaraları PRP ismi verilen bir teknikle tedavi edilir.
PRP Tekniği İle Varis Yarası Tedavisi Nasıl Yapılır?
PRP nin açılımı Platelet Rich Plasma yani trombosit yönünden zengin kan anlamına gelmektedir. PRP solüsyonu kişinin kendisinden kan alınarak hazırlanır.
Alınan kan santrifüj cihazında ayrıştırılır. Bu sayede kanın trombositten zengin olan kısmı elde edilir. Trombositler yara iyileştirme ve doku onarımından sorumludur.
Trombosit yönünden zengin PRP solüsyonu yara lan alana enjektör ile enjekte edilir. Bu sayede kan dolaşımı olmayan bu alandaki dokuların onarılması desteklenir.
İşlem sayısı kişinin yarası geçene kadar birkaç seans olacak şekilde yapılır. Seans sayısı yaraya ve kişinin vücuduna göre farklılık gösterebilmektedir. Genel olarak 15 gün aralıklarla 3 4 seans yara tedavisi için yeterli olmaktadır.